Onu en son çocukken görmüştü… Yeniden gördüğünde bir elektrik dalgası kapladı her yanını. Kokusuna vurulmuştu… Burnu kokuyu ilk aldığında anında mutlu olup morali düzelmişti. Gözlerini kapatıp rüzgarın taşıdığı o rayihanın ruhuna ulaşmasını bekledi. Erkek olduğunu hatırlatan, narinliği, kibarlığı , uzlaşıyı , arkadaşlığı , sevgiyi kısacası akla gelebilecek tüm duyguları barındıran bir kokuydu. Kar sularını emmiş kadar tatlı, bahar rüzgarına tutulmuş kadar serin, ılık güneşi hapsederek yeşermiş bir yaprak kadar taze, nefessiz koyacak kadar keskin, her geçtiği yoldan, ortamdan içinde bir tutam barındıran, çilingir anahtarı gibi bir kokuydu. Ruhunu açmıştı. Aldığı kokuyu daha o anda özlediğini, giyip uyumak istediğini fark etti. Pürüzsüz bir cilt, ışıl ışıl yanan gözler… Saçlar uzun, bukle bukle. Dudaklar çölü geçtikten sonra içmek istenen bir yudum su gibi, doyumsuz. Bir enerji, en safından. Büyüleyici kişiliğiyle hem tüm kuralları delen hem son derece masum. Bu koku çalışma hayatındaki öfke, nefret, çekememezliklerin ele geçirdiği kendinde daha ilk anda öyle bir dönüşüm yaratmıştı ki!