Bence iki.
Birincisi her koşulda astlarına hırlayan, üstlerine kuyruk sallayan, sürüngenlerle ortak özelliklere sahip, yokluğunda işyerinde verimin tavan yaptığı, kendi hatalarını diğerlerine yükleyen, makam koltuğunun kulu kölesi, duvarında “kayırmacılık”, “ayrımcılık”, “hakaret”, “tek hareketle hayatı zindana çevirme” diplomaları asılı, yakaladığı böcekleri kahve öğütme makinasına atan, en zoru başarıp “narsistlik, makyevelcilik ve psikopatlıktan” teşekkül “karanlık üçlüyle” dolaşan, sadistliği ekleyip üçlüyü dörtleyen, kitaplardaki dev aynasıyla ilgili eksik sayfanın sorumlusu, karşısına aldığı kişiyi ebe gibi dokuz doğurtan, kendi yazdığı felaket senaryosuna kendi karanlığına çeken, içi dışı siyah bir ZAN sanatkarı, son bir dev patlama yaratmak için şüphe dinamitini kimse bulamasın diye insanın en malum yerine sokan bir kişidir.
İkincisinin altı üstü yoktur, önce insan der.
Kimin iyi kimin kötü müdür olduğunu anlamak için müdürlük sonrasında sokakta selam alıp almadığına bakmak yeterlidir.
Kötü müdür kolay ölmez, öldükten sonra da rahat etmez.